14 Ocak 2009 Çarşamba

pandora'nın kutusu

"Dünyada yalnızca erkeklerin yaşadığı bir zamanda, tanrıların kralı Zeus, insanoğlunun huzurunu kaçırmak istemiş. Prometeus'un tanrılardan bilgelik ateşini çalıp erdemi dünyaya getirmesinin ardından da çok geçmemiş zaten. Zeus öç almak ve insanlığı cezalandırmak için işe koyulmuş. Oğullarından demirciler tanrısı olan Hephaistos'u, tanrıçalara benzeyen bir kadın yapmakla görevlendirmiş.

Hephaistos, topraktan ve sudan bir genç kız yaratmış. Tanrılar ve tanrıçalar bu kıza güzellik, çekicilik ve tatlı dil vermiş, onu takılar ve çiçeklerle donatmışlar. Tanrıların habercisi, kurnaz ve muzip Hermes, bu güzel kızın kalbini sadakatsizlikle, ağzını da yalanla doldurmuş. Zeus ise bu kıza bir kutu hediye etmiş ve kutuyu kesinlikle açmamasını sıkı sıkı tembihlemiş. Kıza «Tanrıların armağanı» anlamına gelen «Pandora» adı verilmiş.

Tanrılar, Pandora'yı Prometeus'un kardeşi olan Epimetheus'a yollamışlar. Prometeus kardeşi Epimetheus'a tanrılardan gelen bir hediyeyi kabul etmemesi gerektiğini anlatmış ama Epimethus kardeşinin uyarılarına kulak asmamış. Pandora o kadar güzelmiş ki Epimetheus kısa zamanda ona aşık olmuş; evlenmişler. Her şey yolunda giderken, günün birinde Pandora Zeus'un hediyesi olan kutuyu açıp içinde ne olduğunu görmek istemiş. Zeus'un uyarısını unutan zavallı Pandora kutuyu açtığında ölüm, açlık, öfke, kıskançlık ve o güne kadar yeryüzünde mutlu yaşayan insanoğlunu acıya ve kedere boğacak olan her türlü kötülük dünyaya yayılmış. Şaşırıp kalan ve yaptığından pişman Pandora son bir çabayla kutuyu kapatmak istemiş. Ancak, bir tek şeyin dışında kutunun içindekiler uçup gitmiş bile.

Pandora’nın bu son çabasıyla kutuda kalan şey, insanoğlunu, bütün bu kötülüklere rağmen ayakta tutabilecek bir şeymiş: Umut."

Nietzsche'ye göre umut da kutudaki en son kötülüktür. Çünkü, insanlar buna inararak kendilerini kandırırlar. "Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır." Kısaca süperinsan (übermensch) diye çevirebileceğimiz kavramda, umudun yeri yoktur. Bu felsefeye göre süperinsan, dünyanın hep daha kötüye gittiğini bilip, bunu aklında tutandır. Umuda sarılmak zayıfların işidir.

Anlamadığım şey şu: Umut, kutunun içinde tıkılı kalıp dünyaya yayılamadıysa, bize hayata ve tüm kötülüklere katlanma gücü veren şey olduğu yorumu nasıl yapılabilir? Bir de dikkat: Kabak gene, hakim erkekler dünyasında kadının başına patlamış.

"Eee, bu Pandora hadisesi de nerden çıktı" diye sormak makul. Televizyonda Tuncay Güney'in 2001 yılındaki sorgu görüntüleri yayınlandı. İzlerken Burhan Altıntop misali "Pandora'nın kutusu açıldı, hanııııım" diye çığırasım geldi. Adam, anlatıyor da anlatıyor. Susurluk kazasından girdi; Sabancı cinayetinden çıktı. Konulara hakim tavırlarından ötürü, inandırıcı da üstelik. Sonradan kendisinin iddia ettiği gibi işkence görmüş birine ise hiç benzemiyor. Sormadan, zevkle anlatıyor adam. Ruşen Çakır'ın dediği gibi "şehvetle ajanlık yapan" şahsiyet, şehvetle anlatıyor.

Mesela Tansu Çiller (herkesi profesör yapıyorlar ya memlekette- ben de şu dükkanı bir bulsam, hemen gidip alacağım profesörlüğümü), Veli Küçük zat-ı muhtereme siyasete girme teklifi götürmüş. Veli Küçük Efendi, karanlık ve gizemli takılmaktan haz aldığını belirterek bu teklifi reddetmiş.  

Mesela, uyuşturucu operasyonlarında ele geçirilen maddeler polisle anlaşma gereği Sabancıgillerin çimento fabrikasında imha ediliyormuş. Ancak, bir noktadan sonra bu anlaşmaya uyulmayarak, uyuşturucular fabrikadan kaçırılıp tekrar yurtdışı piyasayasına verilmeye başlanmış. Hesapta Sabancıgiller tarafından. Bunun üzerine, bu duruma kıl olanlar (Abdullah Çatlı ve Veli Küçük gibi örgütlerine uyuşturucu yoluyla para kazandıran tipler) suiskasti gerçekleştirmek için DHKPC elemanlarını kullanıp, çaycı diye Fehriye Erdal'ı Sabancı Center'a sokmuş ve eylemi gerçekleştirmişler. 

Bunlar ve daha neler neler. JİTEM'dir, Ergenekon'dur, Susurluk kazasıdır, Irak'ta, Azerbaycan'da yapılanmadır vs vs. Tuncay Güney denilen meczup muamma, bunları tümüyle uydurmuş bile olsa, çok tekinsiz bir ortamda yaşadığımız duygusuna kapıldım. Çünkü sorgulamayı yapanlar dahil, hiç kimse bu anlatılanlara şaşırmıyor. Sanki, göl kıyısında kır gezisi anlatılıyor. Bu karanlık muhabbetler mutatmış gibi. Bir devlet ve onun sürekli peşinde dolaşan, her hareketini izleyen karanlık bir gölgesi varmış ve bu çok normalmiş gibi. Ya devlet denen nev-i şahsına münhasır oluşum gölgeyi değil de, gölge devleti yönetiyorsa?

Not: NTV'deki yayına katılan Cumhuriyet gazetesinin yurttan haberler şefi, bunu yine AKP'nin bir komplosuna bağladı. Yahu 2001'de AKP mi vardı birader? Anladık, memleket kötüye (karşı devrime) gidiyor da, bunu insanlara anlatabilmeniz için saçmalamadan mantık sınırları içerisinde kalmanız gerekmez mi? 

Hiç yorum yok: