31 Ekim 2008 Cuma

hastasıyız

Mustafa filminin yankılarıyla devam. Buradan iyi malzeme çıkıyor hakkaten. Hakkını vermek lazım. Köksal Toptan ve yeşilaycı sansürcülükte son nokta yaklaşımına değinmiştik. Şimdi sıra ağır toplara geldi. Eveeeet, tezahüratlarla Deniz Baykal denildiğini duyuyorum (çağrışım PES'ten: "The fans are chanting his name..."). Kulağım çınlarsa da başka bir anlama gelecek; o çınlamanın kaynağını da yine blogumdan bileceğim. Olsun. Acısıyla, tatlısıyla "alicenap kuşbeyinli" blogumuza sahip çıkmam gerek (aşk/eski-aşk gibi aynen).

Şimdi, ne demiş "Mustafa" filmini izledikten sonra değerli büyüğümüz, rakipsiz (nedense! Dandik Mustafa Sarıgül muhalefetini bile fazla ciddiye alıp küçücük salonu kapatmasından, Sarıgül delegelerini içeri almamasından ne kadar kendine güvenli bir liderimiz olduğu anlaşılıyor) Deniz Baykal: "Can Dündar Sarı Zeybek'i yapmıştı. Şimdi 'Can Dündar 2008' olarak gördüm. Yani Türkiye'nin başta Ergenekon olmak üzere yaşadığı 2008 sürecinin yansıması olan Can Dündar yaklaşımı var."

Muhteşem bir tespit. Yani, Can Dündar eskiden iyi çocuktu, imanlı çocuktu (Ata'sını severdi); şimdi ise yoldan çıkmış (strayed), hem de hep bu AKP ve onun uydurduğu Ergenekon (ne alaka şimdi Ergenekon?) safsatası yüzünden. Belli ki Deniz Baykal Atatürk'ün de bir insan olduğunu, bir Mustafa olduğunu unutalı yıllar olmuş. Atatürk üzerinden, bünyemizde bir peygamber duyarlılığı yaratılması için uğraşılmaya başlanalı uzun yıllar geçti (mini mini bir kuş iken And'ımızla başlayıp, Gençliğe Hitabe ile devam eden süreç. Malum tekinsiz zamanlarda bir generalin Nutuk'u okullarda ezberletmeyi düşündüğü söylenir. Kutsal kitap niyetine olabilir mi??). Ve hala bir sonuç yok. Bu aptal millet AKP'ye oy veriyor, hala. Ve bak şu yaramaz entellektüel züppelerin yaptıklarına. Sen kimsin de yok Atatürk karanlıktan korkuyormuş, yok rakiplerini tasfiye etmiş filan diyorsun. Al sana Karakan: "Eeeeeeyyy kafir" (bu senin için Asım (:)! Böyle coşkulu (3 resepsiyonlu, bol birlik mesajlı) bir Cumhuriyet yıldönümünü, bol resmi tarihli ideolojik (ulusalcı) propaganda ile taçlandırmak lazım gelirdi tabi ki. Tıpkı flarmoni orkestrasının yaptığı gibi (1 güfte 12 beste geyiği için bkz: 27.10.2008 tarihli Ayhan Aktar'ın Taraf'ta çıkan yazısı). Can Dündar bunu yapmadığı için liderimizi sükut u hayale uğratmış belli ki. O ise, insan olan Atatürk'ü anlattığı için ve mirasına bu şekilde sahip çıktığı için mutlu. Baykal'ın takdirini beklemiyordur herhalde. Şaşırmamıştır.

Şu ilginç geliyor asıl: Haberin devamında, Deniz Baykal'ın Can Dündar'a Atatürk dersi vermesi. Öyle değil, böyle böyle oldu demiş Baykal. Kendisinden de bir film bekliyoruz. Nasılsa muhalefeti Kemal Kılıçdaroğlu'na (bir süreliğine de olsa) devrettiği için boş zamanı çok. Belki de "ya bu Kemal çok parladı, şunu bir belediye başkanı yapalım" planları yaptığı için kafası meşgul de olabilir. Bilinmez. Hastasıyız.

Not: Yeter artık gelsin bir Şanlı Fenerbahçe yazısı.

yeşilaycı (teetotaller) Köksal Toptan

Can Dündar'ın "Mustafa" (Mustapha-küçükken oynadığımız atari oyununu çağrıştırıyor bana; o oyunki bize, sağa sola jeton için yalvarmak gibi türlü rezillikler yaşatmıştı) filminin galasına Devlet erkanımız teşrif etmişlerdi (showed up). Salı günüydü herhalde. Film çıkışı siyasilere film hakkındaki görüşleri sorulmuş. Yumuşak bir giriş ve güzel bir başlangıç için önce (sonra bir de Deniz Baykal'ın söyledikleri, "talihsiz", akıllara zarar laflar var, onlar sonra büyük finalde) şiirsever barışçıl diyalog insanı (etliye sütlüye dokunmam, yanarım aman) Köksal Toptan'dan ilginç bir yaklaşım. Filmi genel olarak beğenmiş fakat Atatürk neden bu kadar çok sigara içiyormuş?! (Ne alaka?!) Bu görüntüler gençliğimize kötü örnek olabilir ve kanunla çelişebilir gibisinden şeyler söylemiş. Amellerimiz imanın aynasıdır aman aman. Devletçe kendi çapında interneti sansürlemeye çalışmakla ne kadar da uyumlu bir yaklaşım. Tebrik ediyorum.

(Uzun Not: İnternet sansürü işine ayrıca girmek lazım. İnsan aklı işte; bazı sorular takılmıyor değil-takılmazsa eyvah zaten. Ne yani, tüm gün kendini pornodan pornoya vuran "görevli" savcılarımız mı var? Belli bir seviyeden sonra (bol mesaiyle) bu savcılar endüstriye hakim oluyorlar mı? Mesela, Kobe Tai, Jenna Jameson, hatta ve hatta Peter North'u ezbere biliyorlar mı?! Evet ise, arkadaş/meslektaş sohbetlerinde "birader geçen gene çalışıyodum, Devon diye bi hatun keşfettim; Allah seni inandırsın her tarafı bıngıl bıngıl" diye muhabbet ediyor olabilirler mi?!! Pekiii, bu savcılar bir yerden sonra işi iyice özümserlerse ne olacak? O zaman yeni siyah kasklı, motorlu, eğitimli sapıklarını bürokrasi kendi eliyle mi yaratmış olacak?? Bu vatandaşlar yakalanıp çıkarıldıkları mahkemede "bizi devlet/bürokrasi böyle yaptı" derlerse haksız mı olurlar? O zaman da meclis şipşak (another) dahiyane bir kanun çıkarıp memurların motor kullanmasını yasaklar mı? Böylece sorunu çözdüğünü zanneder mi? Zanneder. Kesin. Savcılarımıza derhal helal süt emmiş bir kız bulup evlenmelerini tavsiye ediyorum. O da sakat gerçi. "Kıza yazık olur" anlayışıyla.)

Şimdi ne yapalım? Türk televizyonlarındaki dahiyane buluşla, RTÜK'ümün başkanı deniz fenerinin efendisi ("master of the lighthouse", "hamster of the lighthouse" da olur) istifa etmem aman aman Zahid Akman'ın (dikkat: Mahkeme kararıyla şeyhinin adını almak için babasına dava açmış kişi) önderliğinde Atatürk'ü de mi mozaikleyelim? Gerçi Köksal Toptan keselim demiş, mozaik dememiş ama olsun. Yapalım be. Bakalım nasıl görünecek. Estetik olarak. O zaman da "hiii ulu önder ayıp şeyler mi yapıyooo, niye öyle gözüküyooo" demeyecek mi korumaya muhtaç miniklerimiz? O zaman da şöyle açıklarız: "Hayır evladım devlet öyle uygun görmüş; o herşeyi bizim yerimize düşünür, yapar." Evet aynen öyle yapar. Çünkü biz "sıradan" vatandaşlar gerizekalıyız. Sanki anlamıyoruz mozaiklenince sigara içildiğini. Yalnız arada puro mu sigara mı diye ayırdedemiyorum. O da bir başarıdır. Ne yalan söyleyeyim.

Bu arada Atatürk ve sigara mevzuuna, Can Dündar'ın cevabı: "Kanuna uymaktansa, tarihe sadık kalmayı tercih ederim". Nokta.

28 Ekim 2008 Salı

asabiyim ve mazeretim yok, ama reçetem var


Oldum olası asabiyim (siz hele bir de ablamı görün). Durup dururken (mi acaba?) gerginlik yaratırım; ufak şeyleri kenara yazar, biriktirir ve zamanı gelince insanların kafasından aşağı boşaltırım. Ufak şeylerden kasıt aptallıksa gözümde büyür. Aman aman korkulası\savaşılası birşey oluverir. Mazeretim pek yok ama sebepler çok: Kaldırımdan gelen uyanık ve bu uyanıklıkla gurur dolu motorsikletli hıyarto (genelde kurye), fabrikasyon işi sahte sarışın ukala "Barbie"lerin geçit töreni, sağanak yağmurda son sürat üzerime su sıçratan jipli artist gibi. İşte böyle durumlarda adrenalin yükselir, kan beyne sıçrar ve surat kıpkırmızı olur mu? Olur. Küfür gelir beni bulur mu? Bulur. Peşi sıra, uzuvlar bir kapışmaya hazırlanır. Yumruk kendini sıkar, diğer avuca vurur. Zihin kafada döndürür filmi. Başa sarıp sarıp senaryolar yeniden yazılır: "Şimdi sana böyle derse, sen de ona şöyle de ya da boşver en iyisi direkt dal, kafayı göm" diye vesvese verir sana akıl. Senin aklın! O zamana kadar da iş işten geçmiş olur, çünkü bu işlerde düşünmeden işe girişmek esastır. Sen de sinirlendiğinle kalırsın. İşte böyle durumlarda hınççç alınmamış olur, malum kancalı harf iç organlarınıza takılır ve "bir yerlerinizde" şişkinlik yapar. Bu şişkinliği almak lazım gelir. Bunun için de doktora gitmeden evvel (ama muhakkak gidin siz) yardımcı tedavi olarak uygulanabilecek 5 maddelik reçetemi okuyanlar ile paylaşıyorum.

1. "Aenema" (Tool'dan) başyapıtı dinlenilir: İçerisinde, muhtelif sayıda, etkisi klinik deneylerle kanıtlanmış rahatlatıcı söz (fcuk) bulunur.
2. "Pulp Fiction"dan bölümler izlenir. Bilinçaltınızdaki maskeli manyağa hitap etmesinin yanında, feci komiktir (dikkat! İngilizce önerilir). Özellikle favorim "divine intervention" geyiği bütün filmi seyrettirebilecek ölçüde takdire şayandır.
3. En az 2 adet gazete alınıp sevilen köşe yazarları okunur. Onlar zaten hınca hınççç dolu Türkiye gündeminde giydirilecek bir konu bulmuşlardır çoktan.
4. Yenilebilecek cinsinden bir arkadaşla PES oynanır. Çalımları basıp basıp geçerken, golleri doksana takarken içinizin yağları erir. Kesin.
5. Kedi sevilir. En aptal bakışlısından ve mümkünse küçüğünden bir kedi bulunup beraber hoplanıp zıplanır, oyun oynanır. İşte böyle.

Başlangıç İçin Epik Güzelleme.

Oy oy da oy oy
(zrann, zrann, zrann-bağlama)

İşte geldim burdayım
Ben bu işte çömezim
Alın beni aranıza dostlar
Fena çocuk değilim

Oy oy da oy oy
Oy oy da oy oy
(zrann, zrann, zrann-bağlama)

Q klavyede on parmak
Canım ister yazıyla kafa atmak
Bir sinema sevdasıdır gidiyor
Bu gidişle kıyamet son durak

Oy oy da oy oy
Oy oy da oy oy
(zrann, zrann, zrann-bağlama)

Avucum kaşınıyor derler
"Bir cinnet her şeyi halleder"
Dün bana su sıçratan araba
Seni bir yakalarsam var ya


Oy oy da oy oy
Oy oy da oy oy
(zrann, zrann, zrann-bağlama)


Haddimi aşacağım
Okuyup, izleyip, ifade edeceğim
Bre haddinizi bilmez
Aragones'e taktik bile vereceğim

Heeyt ulan var mı, yakışır abimize (seyirci tezahüratları)
Oy oy da oy oy
(zrann, zrann, zrann-bağlama)

Internet dediğin nimet
Mundar eder onu devlet
Bozacının şahidi şıracı
Eli sopalı muhalefet

Oy oy da oy oy
Oy oy da oy oy
(zrann, zrann, zrann, zrann, zrann-bağlama)