15 Nisan 2009 Çarşamba

"Türk futbolcusu duygusaldır"

Türkiye futbol tarihinde yaşanan veya yaşatılan her mantık dışı olaydan sonra, şu klişe cümlenin tekrarlandığını duymayan var mı? "Türk futbolcusu duygusaldır." Bu cümleden yola çıkarak akla yakın soruları sormaya ve kendi futbolumuzu analiz etmeye başladığımızda, çok ilginç ve bir o kadar da çarpıcı ipuçlarına ve imalara varmak mümkün. Türk televizyonlarından bu cümleyi duymaya başladığınız anda şunu bilirsiniz ki, ortada utanılacak hiç değilse övünülemeyecek bir hadise vardır ama bu hadise Türk'ün keskin zekâsıyla kıvrakça çarpıtılarak olumlu, naif bir forma sokulmuştur: "Evet biz bir hata yaptık ama bu tam da bir hata sayılmaz; çünkü bizim mayamızın güzelliği bu." İşte böyle anlarda biraz geriye yaslanıp düşünmek, bu hastalıklı mantığın köklerini aramak ihtiyacı hissediyorum. 

İçine doğduğumuz toplumun değerlerini düşünüyorum. Osmanlı gibi büyük bir imparatorluktan arda kalan nispeten küçük güzel Anadolu'ya kurulmuş şirin, ama bir o kadar da günahkâr bir ülkeyiz. Günahkârız, çünkü tekinsiz milliyetçilik rüzgârlarıyla "Osmanlı'nın Çöplüğü"nü temizleme işine girişmişiz. Mübadelelerle, baskıyla, yasakla, şunla, bunla... Bir taraftan hiçbir zaman farkına varamadığımız zenginlikleri yok ederken, diğer taraftan (elde başka bir şey kalmamasından olsa gerek) "Türk" olmak kimliğine sıkı sıkı sarılmışız. Bugün dâhi bırakmıyoruz. "Gençliğe Hitabe" çerçeveleriyle, "Andımız" törenleriyle süslü ilkokul mâbedlerimizde Türk olmayı öğrenmeye ve öğretmeye devam ediyoruz.    

Peki nedir "Türk" olmak? "Türk" olmak delikanlı olmaktır; güçlü olmaktır; laga luga yapana kodumu oturtmaktır; yeri geldiğinde keskin bir bıçak, yeri geldiğinde de pişmanlıkla dolu bir duygusal olmaktır. Lâkin "Türk" olmak, ne olursa olsun hatalarından ders çıkarmamaktır.

İşte, böylesine içine dönük/dışa kapalı, "ben böyleyim" delisi ve şoven yetiştirilen bir toplumun bireyleri olduğu çoğu zaman unutulan futbolcular, derbi sonrasında kavga çıkarınca aynı toplumun benzer yollardan geçmiş bireyleri tarafından ayıplanıyorlar. Peki, Hrant Dink'in öldürülüşünün ertesi günü Hüseyin Çimşir, idmana (simgesel) beyaz bereyle çıktığında neden kimse ayıplamıyor? Fatih Terim, o dönemki formuyla milli takımı hak eden oyuncuları değil de, kendine yakın ("gaza gelebilen") oyuncuları çağırdığında neden kimse ayıplamıyor? Mâlum İsviçre maçında Alpay'ın milli marşımızı kana susamış bir savaşçı gibi öfkeyle haykırışını neden kimse ayıplamıyor? Neden bunlara şaşırmıyoruz da bu kavgaya şaşıyoruz? Bu yeni birşey değil ki. Aslında ben derbideki kavgaya şaşmamıza şaşıyorum. 

Bu olaylara artık kişiler üzerinden yaklaşmayı bırakalım. Olay sadece, "Sabri şöyle yaptı", "Arda böyle yaptı", "Emre tahrik etti" değildir. Bu toplumsal bir fenomendir. Bulunduğu topluluğa (eski Beşiktaş teknik direktörü Toschak'ın ismiyle dalga geçtiği için kahvede arkadaşını bıçaklayan takımsever vatandaş gibi) fanatikçe bağlılık göstermek, çıkarlarını ve kimliğini şiddetle korumak, sonra da bunu duygusallığa bağlayarak olumlayıp geçiştirmek, hepimizin toplumsal genlerinde gizli olan sinsi kodlardır. Bu genleri bastırmak ise hiç kolay değildir. Aksine, bu toplumsal şifrelerin üzerine gidilerek, bu genler (Fatih Terim dahil) bazı kişiler tarafından manipüle edilerek başarı peşinde koşulmaktadır. Uzun vadede bu türden utanç verici olayların önüne geçmek istiyorsak, günübirlik başarıları feda etmek zorundayız. 

Dünyanın en güzel mesleklerinden birini yapan futbolcularımıza "uzaydan gelmişler" muamelesi yapmayı bırakıp, içtimai davranışlarımızı daha geniş bir perspektifle ele alarak, eleştirel dikiz aynasını kendimize ve toplumumuza çevirmenin vakti çoktan gelmiştir. Bu eleştirilerden çıkaracağımız sonuçlar ile yalnızca daha uygar futbol değerlerine değil, daha uygar bir topluma da kavuşma fırsatını yakalayabiliriz. Tek yol budur. Fütursuzca pompalanan toplumsal değerlerde radikal bir değişim gereklidir. 

Not: Bu analiz, Türkiye coğrafyasıyla ilgili olduğundan Lugano'nun durumunu açıklayamamaktadır.  

4 yorum:

Müstear Efendi dedi ki...

Ayni Lugano'nun Avrupa maclarindaki kart tablosuna bakmak Lugano'nun durumuna aciklayacaktir (hayir, Fenerbahceli degilim). Hatta buna benzer bir bakisi Turkiye'de oynayan butun yabanci oyuncular icin kullanabiliriz. Mesela Lincoln Avrupa maclarinda kendini bu kadar yere atiyor mu? Buyuk takimlarin (GS, FB, BJK) diger oyunculari Avrupa maclarinda bu kadar curetkar davranabiliyorlar mi? Siz boyle (buyuk takimlari kollayan) bir duzende lig yurutmeye calisirsaniz, yabanci oyuncularin bu yaptiklari az bile.

dr. strangelove dedi ki...

Ne çabuk yorum yazdın birader? :) Sağol. Eksik olma. Bir de şu var: Milan Baros İngiltere'de hakem formasına kan sürebiliyor mu?

awesome dedi ki...

hadi yine iyisin bak..ünlü bir haber kanalının sitesine de çıkmış yazın arkadaşım. (beni deşifre ediyosunuz diye kızıyodun..o yüzden biraz üstü kapalı konuştum:)gerçi haftasonu üstümde çok baskı kurdun, sürekli azarlayıp durdun ama neyse arkadaşımsın, birşey demiyorum..

dr. strangelove dedi ki...

Lo senin üstünde ne baskı kurdum ya? Epi topu 20 liranı aldık, demediğin laf kalmadı. Aynen 5 euro'nun üzerine balıklama atladığın gibi :D