29 Nisan 2009 Çarşamba

maurinho'nun işleri bunlar

Porto, 2000 senesinde Jardel'in Galatasaray'a satışından (küçük Uzan'ın şaibeli katkılarıyla) astronomik bir gelir elde etti. Sonrasında yeni bir yapılanmanın temelleri atıldı. 2002 yılında Jose Maurinho başa getirildiğinde henüz kimse bir devrimin gelmekte olduğunu bilmiyordu. Jardel'in hayırlı gidişinden sonra kadroya dahil olan Maniche, Pedro Mendes, Costinha, Carlos Alberto, Paulo Ferreira, Derlei gibi isimler, halihazırda bulunan Deco, Carvalho ve emektar Jorge Costa'ya katılınca, Maurinho'nun önderliğinde ortaya süper bir karışım çıktı. Sonuç: Lig şampiyonlukları, UEFA ve Şampiyonlar Ligi kupaları.

Maurinho'nun, sonrasında Chelsea yıllarında sürdürdüğü başarının sırrı, yalnızca 4-3-2-1 sistemini ölümcül bir silah haline getirmekten ibaret değildi. 2000'li yıllarda güçlü bir orta saha yaratmanın önemi ortaya çıktı. 80'lerden ve çok daha eskilerden süregelen, Maradona'nın, Zico'nun, Platini'nin, Ronaldo'nun rakipleri takır takır ipe dizdiği günler artık geride kaldı (işte bu yüzden Messi'ye saygımız büyük). Futbolun nârin seyri değişiverdi. Sahada (klişe tabirle) oyunun iki tarafını da oynayabilen fazla gelişmiş uzaylılar türeyiverdi. Porto'da Pedro Mendes, Maniche, Costinha ile başlayan fiziksel açıdan mukavemetli orta saha kurma geleneği, Chelsea'de Essien, Lampard, Ballack, Makelele ve Inter'de Cambiasso, Stankovic, Patrick Vieira, Muntari, Zanetti gibi androidler ile iyice çığrından çıktı. Kaldı ki 4-3-2-1 sisteminde bu güçlü orta alan, ileri uçtaki kuvvetli bir uzun (bkz: Porto yıllarında nispeten Derlei, Chelsea'de Drogba, Inter'de "sihirbaz" Ibrahimovic) ve yine tercihen kora kor oyunda ayakta kalabilecek iki ters ayaklı/hızlı kenar oyuncu ile (Porto'da Deco, Chelsea'de Joe Cole, Inter'de Mancini gibi) destekleniyor. Ortada Maurinho'nun yarattığı bu kadar başarılı örnekler dururken, hatta bu takımlar her hafta canlı canlı televizyonlardan izlenebiliyorken, bu kanıtlanmış formülden feyz almamak ayıp olurdu. Nitekim Sivasspor da böyle yapmış olmalı. Benzerlikler çok. 

Cumartesi günkü maçın 11'ine bir göz atalım. Defansı pas geçip orta sahadan başlarsak orada İbrahim Dağaşan, Sezer Badur, Murat Erdoğan'ı görüyoruz. Bu oyuncuların ayakları ve vücutları düzgün. 4-3-2-1'in 3'ü bu oyuncular mı acaba? Herve Tum her ne kadar bir forvet oyuncusu olsa da Mehmet Yıldız'ın gerisinde durduğundan zaman zaman kenar oyuncusu olarak işlev görüyor. Bülent Uygun, Tum'un yerine Balili, Kamanan ya da Muhammed Ali ile de oynayabiliyor. Sağ tarafta ise Musa Aydın vazgeçilmez. Musa ile birlikte rakibe göre seçilen Tum, Kamanan veya Balili'den biri (fiziğe gel) 4-3-2-1'in 2'sini oluşturuyor olabilir mi (4-4-2'ye de kolayca dönebilen bir sistem olduğunu aklımızda tutalım) ? İleride ise Mehmet Yıldız yalnız oynuyor. Atılan topları tutup geriden gelenlere servis ediyor. Trabzonspor maçında ileriye doğru koşularını inatla kesmeyen Hayrettin, Abdurrahman Dereli ve Musa golleri aynen böyle attılar. Drogba'nın etrafında dönen çembere giren oyuncular da gollerini böyle sıralamıyor muydu? Tanıdık gelmiyor mu? Üstüne üstlük sadece sistem değil, bahsettiğim oyuncuların fiziksel yapısının benzerliği de göze çarpıyor. Sağ bekteki Abdurrahman bile normal değil!  

Özet olarak, kuvvetli oyuncuların futboldaki yükselişi, 2000'li yıllara damga vuran dünya çapında bir vâkâdır. Turkcell Süper Lig'deki yerini alışı birkaç yıl geç kalsa da, değişimi getirmesi bakımından ümit vericidir. Bülent Uygun, Maurinho'nun oluşturduğu bu sistemi mi örnek aldı kesin olarak bilemiyorum fakat aradaki benzerlikler dikkate değer. Fizikî mukavemete yapılan vurgu hiç değilse Lincoln, Delgado, Alex, Yattara gibi büyüklerin pek sevdiği demode oyuncu tiplerinin nihayet sonunu getirmesi açısından hayırlı olabilir. 

Maurinho'nun oluşturduğu model artık yeni sayılamaz. Hatta eskimeye başladı denebilir (Inter özellikle Şampiyonlar Ligi'nde beklenen başarıyı yakalayamadı). 2010'lu yıllarda Barcelona'nın önderliğinde çok pas yapan yeni bir İspanyol devrimine doğru gidiyoruz.

Hiç yorum yok: