3 Mayıs 2009 Pazar

aşağılamak


Barcelona'nın dün gece Real Madrid'e yaptığının ingiliz jargonunda bir adı var: "Humiliation." Yani kaba bir çeviriyle "aşağılama." Küçük düşürmek, gururuyla oynamak, onur kırmak, yüzüne tükürmek, yanağından makas almak, hatta yanağından makas almakla kalmamak... Ne dersek diyelim dün akşam Barnebau'da bir futbol maçından öte bir şey vardı. Sanki Real Madrid, küçükken bizim mahallede büyüklere karşı oynadığımız zamanlardaki kadar çaresizdi. O "küçük" olma duygusu öyle ağır bir duygudur ki, hiç büyüyemeyecek, şimdinin büyüklerine haddini hiçbir zaman bildiremeyecekmişsiniz gibi gelir. İşte o tür bir acizlik duygusu içerisindeydi Franco'nun takımı (Iniesta'nın ikinci yarıda Gago'ya attığı bir çalımdan sonra, Gago'nun oyunu bırakmak ister gibi yaptığı jestleri hatırlayalım). Büyük Franco'nun kemikleri sızlamış olabilir. Oh olsun...

Real Madrid'i bir kenara bırakıp Barcelona'ya dönmeliyiz. Zira asıl cevherler orada. Oynadıkları sistemden bahsetmeden evvel, kurdukları takımın oyuncu yapısını analiz etmekte fayda var. 2006 yılında onları hem Avrupa'da, hem de ligde zirveye taşıyan Ronaldinho gibi problemli bir isimden (dikkat yine bir Brezilyalı, tesadüf olamaz) kurtulma yolunu seçtiler. Bu hamle ile bir taşla üç kuş vurdular. Böylece hem piyasası düşmeye yüz tutmuş Ronaldinho'dan iyi bir gelir elde ettiler, hem takımdaki sorunlu dokuları temizlediler, hem de altyapıdan gelen (Bojan gibi) yetenekli gençlerin önünü açtılar. Gönderilen bir diğer isim de gerek oyun stiliyle, gerekse tipiyle Ronaldinho'ya çok benzeyen Giovanni dos Santos idi. Eto'o da gönderilmesi düşünülen isimlerden biriydi. Fakat Barcelona ona bir şans daha vermeyi seçti. Şimdiye dek ligde attığı 23 golü düşününce, bunun ne kadar doğru bir karar olduğunu anlıyoruz. Başarısız geçen bir sezonun ardından Barcelona'nın Rijkaard ile yollarını ayırmasından sonra altyapı sorumlusu Guardiola'yı göreve getirmesi, takımın geleceğinin altyapıda aranmasının kararlaştırılmış olduğunu kanıtlıyor. Nitekim Guardiola'nın gelişinden sonra Bojan Krkic, Sergio Busquets, Caceres gibi genç isimler daha çok oynama fırsatını buldular (ligimizdeki büyüklerin aksine!).

Dün gece Real Madrid'i perişan eden çekirdek kadronun küçük yaşlardan itibaren Barcelona için ter döken isimler olması dikkat çekici. Xavi, Iniesta, Puyol, Messi ve hatta (Manchester United'a gitmeden önce Barcelona'nın genç takımlarında serpilen) Gerard Pique'nin ortak özellikleri altyapıdan gelmiş olmaları. Barcelona'nın, oldum olası vasat bir kaleci olan Victor Valdez'i takımda tutma isteği kendi yetiştirdiği bir isim olması ile ilgili mi acaba? Ben böyle olduğuna inanıyorum. Victor Valdez örneğini de işin içine katınca, Barça'nın başarıya giden yolda altyapıya dayalı bir futbol modelini uygulamaya koyduğu sonucu çıkıyor.

Barcelona gibi istediği her futbolcuyu transfer edebilecek bir takımın, böylesi "riskli" ve sabır isteyen bir modele yönelmiş olması gerçekten de çok ironik. Madrid'liler yeni bir Los Galacticos için hazırlanıyorken, Katalanlar futbolun içine ruh katıp kulüp için simge isimler yetiştirmek peşindeler. Xavi, Iniesta ve Puyol'un Barcelona için transfer düşünmeksizin yıllardır oynamaları (transfer piyasasında adları dahi anılmıyor), Messi'nin daha geçen günlerde uzun yıllar Barcelona için oynayacağını beyan etmesi Barcelona ülküsünün, futbolcular tarafından da benimsendiğini gösteriyor. Bu türden yüksek karakterli oyuncuların bol pas yapan etkili bir sistemle birleşmesi, dün gece tüm şiddetiyle tezahür eden "ütopik" futbolu yaratıyor. Adeta bir uzay takımı...

"Parayla saadet olmaz" derler. Bu sözün ne kadar doğru, ne kadar yanlış olduğunu önümüzdeki sezonlarda daha berrâk bir biçimde göreceğiz sanki. Allah ligimizin büyüklerine akıl, ihsan eylesin. Âmin.

Hiç yorum yok: