7 Mayıs 2009 Perşembe

hak eden mi kazandı?

Messi'yi dünya sahnesine çıkaran, Ronaldinho'nun "pis burun" golüyle biz futbolseverleri kantinde çığlık attıracak kadar heyecanladıran 2006 yılındaki muhteşem seriden sonra, yeni Barça-Chelsea eşleşmesinin de benzer bir heyecan dalgası yaratacağını umuyordum. Tam olarak beklediğim gibi olmadı. Fakat tümüyle sönük geçtiğini söylemek doğru değil. 180 dakikaya eşit dağılması umut edilen coşku, ikinci maçın uzatmalardaki son üç dakikasına sığdırılmış gibiydi.

Umutların tükendiği, 10 kişi kalmış Barcelona'ya karşı Chelsea'nin ceza sahası içerisinden başlatarak kurduğu sath-ı müdafaanın aşılamaz göründüğü uzatma dakikalarında, Iniesta'nın kaleyi tutan tek şutu gol oluverdi. Gol sevinciyle saha kenarından depara kalkan Guardiola'yı sevinç sarhoşluğundan uyandıran öğrencisi Sylvinho oldu. Guardiola'yı kolundan yakalayıp, zaman kazanmak ve Abidal'in boşluğunu kapatmak adına kendisini oyuna alması için ısrar eden Sylvinho'nun kulübüne adanmışlığını ve profesyonelliğini izlemek ayrıcalıklı bir deneyimdi. Oyuncu değişikliklerinden sonra dâhi Chelsea, gol atma fırsatlarını yakalamayı başardı. Petr Cech'in ileriye çıktığı son korner atışında, seken topa vuran Ballack'ın topu, ceza sahasının içinde Toure'nin eliyle buluştu. Öfkeyle hakeme koşan Ballack'ın, Ovrebo'yu ayağının altına almamak için kendini güçlükle kontrol edişini izledik. Haksız da sayılmazdı.

Dikkat: Tüm bu anlatılanlar üç dakika içerisinde yaşandı. O yüzden karşılaşmaya damga vuran bu son üç dakika, iki maçta da bünyelerde sıkıntıdan mütevellit baş ağrılarını gideren bir adrenalin hapı işlevi gördü. Peki dün akşam geriye kalan 90 dakikada neler oldu? Gerek ilk maçta olsun, gerekse dün akşam olsun Chelsea, savunmada kalarak tur vizesini almaya çalıştı. Nitekim turu geçemese de, Barcelona'nın rüzgarını kesmekte başarılı oldu. La Liga'da rakip ağlara ortalama olarak her maç 3'ün üzerinde gol atmayı başaran Barcelona, Chelsea'ye iki maçta yalnızca 1 tane atabildi. İkili mücadelelerin hemen hemen hepsinden galip çıkan Chelsea'li oyuncular (androidler), daha dört gün önce Real'i aşağılayan altın çocuklara her seferinde yeri öptürmeyi başardı. Öyle ki, Lampard ile, Ballack ile, Essien ile omuz omuza topa girme gafletinde bulunan Barcelonalılar kağıt gibi ezildiler. Bu minvalde başlayan ve süregiden maçın başında tipik bir Chelsea (şans değil alınteri; ama sinir bozucu hakikaten) golü ile öne geçen Maviler, safları daha da sıklaştırdı. 10. dakikadan itibaren İspanyolların çaresiz çırpınışlarını izledik. Öyle ki, sonlara doğru Guardiola'nın Guus Hiddink'e sarıldığı sahne çaresizliğin ve verilen iddialı demeçlerden ötürü bir utanmanın fotoğrafıydı. Bir gece önce Manchester United'ın yaptığı gibi Chelsea, kontra ataklarla farkı artırabilir; "muhteşem" Barcelona'yı çok feci üzebilirdi. Ama maçın kırılma anı, belki de Abidal'in gördüğü kırmızı karttı. Rakibin bu eksikliği, 66. dakikaya kadar müthiş bir konsantrasyon ile oynayan Chelsea'ye bir rehavet vermiş olabilir mi? Kesinlikle. Özellikle Drogba ile yakaladıkları fırsatları gole çeviremediler ve bu rehaveti çok ağır bir bedel ile ödediler.

Norveçli hakem Ovrebo'nun katkısı da yadsınamaz doğrusu. Muhtelif pozisyonlarda voleybol oynayan Barcelonalıları (Pique maçtan sonra itiraf etmiş) tek bir penaltı ile bile cezalandırmaması gerçekten hayret verici. Belki de gönlü kaymıştır.

Peki turu kim hak etti? Sevgili Ercan Taner ve birçok futbolsevere göre tüm sezondaki performansa bakıldığında turu Barcelona'nın geçmesi gerektiğinde bir fikir birliği var. Lâkin (her ne kadar oldum olası hazzetmesem de) Chelsea'nin hakkının yenmesi hoşuma gitmiyor. Rakiplerine her hafta iki ters, bir düz yapan Barcelona'yı iki maçta da durduran; onları Joga Bonito yapmaktan alıkoymakla kalmayıp, özellikle ikili mücadelerde ve hava toplarında üzerlerinden çiğneyerek geçen Chelsea'nin gösterdiği (can sıkıcı da olsa etkili) performansla bu turu hak ettiğini düşünüyorum. Tabî, köşe bayraklarına gidip zaman geçirmek yerine, gol atmaya çalışmanın çoğu zaman daha iyi bir seçenek olduğunu artık öğrenmişlerdir.

Chelsea için Şampiyonlar Ligi'ni kazanmak bir ütopyaya, bir fetişe dönüşmeye başladı. Her sene tekrarlanan hüsranlarla kupa onlardan git gide daha çok uzaklaşıyor.

3 yorum:

sagittarius dedi ki...

eline sağlık, çok güzel olmuş yazı.

yalnız son dakikadaki pozisyonda top eto'o nun koluna gelmişti. düzelteyim dedim :)

biz de evde katalanmışız gibi sevindik, iniestanın topu ağları salladığında. peki finalde barca taraftarı olur muyum? bilmiyorum... belki sevimsiz ronaldo yerine ailemizin temiz çocuğu messi yi desteklemeyi tercih ederim.

iyi olan kazansın...

awesome dedi ki...

nerdesin be serhanım.

dr. strangelove dedi ki...

ilham gelmiyo :)