10 Mart 2009 Salı

o düğmeye basıldı

Sakar Sarı Kanarya'nın nâdir de olsa formunu bulduğu, sezon başından bu yana ilk kez yüzümüzü güldürdüğü şu günlerde takımdaki büyük değişim konuşuluyor. Neymiş bu büyük değişim? "İstekli" oynuyorlarmış. Nefretle andığım Hakan Şükür günlerinden kalma (ne yazık ki kendisinden halen kurtulamadık) bu söz beni gıcık ediyor. Misal: "Hakan Şükür çok gol kaçırdı ama çok istekliydi." Pardon ama, "ulan" istekli olmayıp da ne yapacaktı? Adamın işi bu zaten. "Kazma bize saç baş yoldurdu" demiyorlar da, çok istekliydi diyorlar. İstekli istekli kaçırdı o zaman. O daha fena. Neyse.

Benzer şekilde Fenerbahçeli "yıldız" topçuları pışpışlayıp, gazını alıp dünyanın en güzel oyununu oynamaları için bir de keyiflerini mi bekleyeceğiz? Nitekim beklemedim nâdide okurlarım. Şükür ki teknoloji çağında herşey mümkün. Gerçeğini yapamıyorsanız, sanalını çok rahat yapabiliyorsunuz. FM 2009'da (hiç âdetim olmamasına karşın) genç bir "manager" olarak Fenerbahçe fitbol takımında görevime başladım. İşte o meşhur düğmeyi buldum ve bastım!

Operasyon!
Aziz Yıldırım'ın başarı dileklerini kabul ettikten, bütçe ve hedef konularını görüştükten hemen birkaç gün sonra, 28.06.2008 tarihinde saatler gece 01:00'ı gösterirken yöneticileri Samandıra Tesisleri'ndeki odama çağırttım. Antrenmanı yeni bitirdiğimiz için(!) gayet yorgun olmama karşın yöneticileri daracık makamımda ağırladım ve başkana dedim ki: "Bak Aziz Başkan, hazır yönetim kurulu ve transferden sorumlu arkadaşlar da buradayken hepinize söylüyorum. Ben sistemime uyacak ve işime yarayacak oyuncularla yola çıkarım. Aptallarla işim yok. O düğmeyi bulun getirin. Basmak istiyorum." Aziz Yıldırım'ın cevabı gecikmedi: "Ben şimdi çocuklara söylüyorum. Her türlü yetki sende. Ne gerekiyorsa yapılsın!" "Eyvallah" diyerek ekledim: "Haa unutmadan, bu oda ne böyle? Küçücük. Bana Şükrü Saraçoğlu'ndan bir loca verin. Akıllı olun. Aklıma gelmişken Orhan Pamuk da akıllı olsun." Başkan hiiç sesini çıkaramadı tabi. Suspus oldu zavallı. "Peki, nasıl istersen" demekle yetindi. Hışmıma uğrayan Aziz (ben ona Aziz derim): "Çok geç oldu, başka birşey yoksa ben gidiyorum" dedi ve gitti. Diğer yöneticileri de kovdum: "Dağılın lan! Beni sanatımla yalnız bırakın. Herkes holdinginin başına. Marş, marş!"

Ertesi gün locada
Ertesi gün locamda çalışıyorum. Elime kadro listesi geçti. Sekreterim Excel'den çıkarmış, sağolsun. Laf aramızda bu yenisi pek de güzel, nârin. Diğer esmerle, sarışın olanlarını beğenmedim. Sabah kovdum. Dedim ki "bu ne ya! Her yer sahte sarışın kaynıyor." Neyse, kadro listesine göz atarken elime bir kalem aldım. Başladım listeyi çizittirmeye. 5 dakika sonra çağırdım sekreteri. Dedim ki: "Al güzelim, git bunu başkana, olmadı figüranlarına ver. Kırıtmadan ama. Sor bakalım bir de düğmeyi bulmuşlar mı?"

Sekreterim başkanın odasından çıkınca beni aradı: "Başkan listeyi görünce şöyle bir yutkundu. Ama bir şey demedi. Düğmeyi de bana verdi. Getiriyorum." Düğmeyi görünce şaşırdım. Ben daha usturuplu bir şey bekliyordum. Meğerse bildiğimiz "enter"mış. Sekreteri savdım, aşağıdaki oyuncuların isimlerini programa girdim ve "enter"a bastım:

Cladio Maldonado--> tek taraflı fesh--> - £500K
Can Arat--> Gençlerbirliği --> £400K
Deniz Barış--> Hoffenheim --> £400K
Colin Kazım Richards --> Stoke City--> £3M
Yasin Çakmak--> Gençlerbirliği --> £2.5M
Uğur Boral--> Bursaspor --> £2.2M
Volkan Demirel--> Manchester City--> £5M
Josico--> Real Betis--> Loan, £150K
Alex--> Sunderland--> £3M

Böylece, düğmenin de yardımıyla kadroyu temizledim.

Epey bir düşündükten sonra, dünyanın en antipatik futbolcusu Emre Belözoğlu'na bir şans daha vermeye karar verdim. Bu kararımda orta alanın solunda oynayabilecek (şimdilik!) daha mâkul bir oyuncu bulamamamın da etkisi oldu.

Satış listesine koyup müşteri bulamadığım oyuncular da olmadı değil: Ali Bilgin, Burak Yılmaz, Selçuk Şahin ve Tümer Metin. Onların defterini bir dahaki sefere dürmek üzere artık başarılı bir sezon için transfere başlayabilirdim.

Transfer böyle yapılır
Locamda sekreterimle beraber gece yarılarına kadar çalıştık. Kafamda tipik 4-4-2 oynamak vardı. O ise, 4-2-3-1 gibi daha ofansif bir şablonda ısrar ediyordu. Sonunda ona forma giydirmek suretiyle görüşlerimi zorla kabul ettirdim.

Ertesi hafta basın toplantısında genç, yetenekli ve hırslı oyuncular alacağıma dair Fenerbahçe câmiasına verdiğim sözü, aşağıdaki oyuncuları transfer ederek yerine getirdim:

Murat Ceylan--> Gaziantepspor--> £925K
Mehmet Topuz--> Kayserispor --> £4.6M
Sercan Yıldırım--> Bursaspor --> £3.6M
Jaroslav Plasil --> Osasuna--> £3.8M
Fatih Tekke --> Zenit--> £550K
Gökhan Emreciksin--> Ankaragücü --> £1.3M
Fernando Soriano--> Almeria--> £1M

Çok koşan ama boş koşmayan bir isim olan Jaroslav Plasil, ruhsuz Uğur Boral'dan boşalan sol kanadımıza ilaç gibi gelir. Zenit'in Fatih Tekke'yi satılık listesine koyması nedeniyle, iyi bir yerli forveti çok ucuza kapattık. Orta alanın ortasında oynayan Soriano, satış listesinde görüp sekreterimin beğendiği bir diğer oyuncuydu. Israr etti. Kıramadım ve aldım.

Yeni düzen, yeni ufuklar
Kafadan rahatsız Volkan Demirel'in yerini, genç eldiven Volkan Babacan'a teslim etmekte en ufak bir tereddütüm olmadı. Altyapıdan çıkardığım bir diğer genç isim Özgür Çek ise, sol kanatta fırtınalar estirmeye adaydı. İdeal 11'imiz ise şöyle oluştu:

Volkan Babacan
Gökhan Gönül
Diego Lugano
Edu Dracena
Roberto Carlos
Mehmet Topuz
Fernando Soriano
Emre Belözoğlu
Jaroslav Plasil
Semih
Güiza

Arkası yarın.

Hiç yorum yok: