29 Kasım 2008 Cumartesi

"kimse kimseyle konuşmuyor"

Nuri Bilge Ceylan, Uzak ile başlattığı taşradan kente göç sürecini İklimler'den sonra Üç Maymun ile de devam ettiriyor. Şehre iyice alışıyor, yerleşiyor. Şehrin derinlerine iniyor. Yüzeyden bakınca pek görülemeyen bir alana, şehirlilerin/şehirli olmaya çalışanların yeraltına iniyor. Evlerinin kapısından içeri giriyor. Orada yaşananlar hep çok gizli-özeldir (private) ve bir yabancı için dışarıdan çok olağan görünür. Fakat kapı aralarından, pencere kenarlarından mutsuzluk ve günah sızabilir. Aile kutsaldır ama günahkardır da. 

Sıradan bir aile. Fakat, yavaş yavaş evriliyor. Sıradandan hep daha kötüye doğru. Kent, görünmez şiddetini uyguluyor. Kötücül bir saadet zinciri gibi bu şiddeti başkalarına iletmek zorundayız. Sırtımızda kapkara izler bırakan bir "elim sende" oyunu. Dokunmak istiyorsak eğer, hep kötülük için. Onları yenmek yerine, işin kolayına kaçıp bizdeki karanlıkları, başkalarına iletmek için.

Çok masumdular, sonrasında ağır ağır böyle oldular demek yanlış olur. Aslında, hep biraz günahkardılar. Hep "üç maymun"dular. Hacer'in hep ihtirasları vardı mesela. Hacer sonradan böyle olmadı. Eyüp, çocuğunu kaybettiği için hep mutsuzdu. İsmail hep umursamazdı. Bir birikmişlik vardı. Seyirci de bu birikmişliğin ortasından hikayeye dalıyor. 

Bu filmi özetlemek için tek bir kelime bulmak istedim ve buldum: Acizlik. Eyüp aciz, Hacer aciz, İsmail aciz. Hem de öyle böyle bir acizlik değil. Devamlı bir acizlik. Durmaksızın. Eyüp patronu karşısında aciz; Hacer, Eyüp karşısında aciz; İsmail, annesi karşısında aciz; Eyüp, karısı ve İsmail karşısında bile aciz. Film, bu yetersizlikler üzerinde şekillenerek gelişiyor. Bu kadar çok "mağdur" bırakılanların da, zamanı gelince zalimlerin efendisi oluşlarının nedenlerini böylece anlıyoruz. O kadar acizler ki, onlara kızmak yerine sadece acıyoruz.   

Filme adını veren ifade yoksunluğunu vurgulamak gerekir. Üç kişilik bir aile, Üç Maymun. Herkes her şeyi biliyor fakat hiç kimse ifade etmiyor. Bilmiyorum diyerek oyunun dışında kalmak istiyorlar. Dediğim gibi acizler. Gerçeklerle yüzleşecek cesarette değiller, çünkü sonrasında kopacak fırtınalarla nasıl baş edeceklerini bilmiyorlar. Bu ifadesizlik hali, filmde ciddi bir ifade biçimine dönüşmüş. Nadir ve kısır diyaloglar içimizi sıkıyor. Konuşsalar da pek bir şey söylemiyorlar. Filmin sonlarına doğru salondaki yaşlı bir kadın izleyici (yanındaki muhtemelen kendisi gibi emekli arkadaşına) şöyle dedi: "Kimse kimseyle konuşmuyor."

Mayıs ayında Cannes'dan "En İyi Yönetmen" ünvanıyla dönen Nuri Bilge Ceylan, Üç Maymun ile kendi sinema geleneğinin biraz dışına çıkıyor. Amatör oyuncular ile çalışmayı seven sanatçı, ilk kez profesyonel oyuncular kullanmış. Kasaba ve Mayıs Sıkıntısı'nda, büyük bir cesaretle anne ve babasını, İklimler'de ise kendisini ve eşini kamera önüne koymuştu. Bu yaklaşımıyla filmlerine kattığı samimiyeti, Üç Maymun'da yer yer kaybediyor. Hacer rolündeki Hatice Aslan, zaman zaman inandırıcılık sorunu yaşıyor. Bunun bir sebebi de, senaryo gereği Nuri Bilge'nin çıplaklık konusunda nispeten rahat bir kadın oyuncuyla çalışmak istemesi olabilir. Hatice Aslan, gerek az dertli yüzü, gerekse profesyonel oyunculuk alışkanlıkları nedeniyle, Hacer rolüne pek uymuyor. Yavuz Bingöl gerçekten de olağanüstü. Oynamıyor; Eyüp'ü anlamaya, yaşamaya çalışıyor. İsmail rolündeki Rıfat Şungar'ı, bundan sonraki Nuri Bilge filmlerinde de izleyebiliriz gibime geliyor. Ceylan, istediğini veren oyuncularına her zaman sadıktır. Senaryoya da katkısı bulunan Ercan Kesal, patron Servet rolünde en az Yavuz Bingöl kadar başarılı.

Nuri Bilge Ceylan'ın senaryo yazmaktan hiç hoşlanmadığını biliyoruz. Hatta, bir filminde (Mayıs Sıkıntısı olabilir) senaryoyu bitirmeden çekimlere başladığını itiraf etmişti. Bundan sonraki filmlerinde, Ercan Kesal ve güzel eşi Ebru Ceylan ile çalışmaya devam edecektir. Senaryo sıkıntısını böylece bertaraf edebilir.

Filmin görüntülerine de biraz değinmek gerekir. Vakt-i zamanında, Boğaziçi Üniversitesi Fotoğraf Klubü başkanı olan Nuri Bilge Ceylan (kendisiyle aynı karanlık odayı mı kullandık yoksa?), "benden elektronik mühendisi olmaz" diyerek kariyerine fotoğraf sanatçısı olarak başlamıştır. Sinemaya da görüntülerin şiirselliği arasından bakar. Bu filminde de estetik görsellik arayışına kaldığı yerden devam ediyor. "Her mekanda görüntünün mükemmel olduğu bir nokta vardır" diyen Nuri Bilge Ceylan, yine o mutlak noktaları bularak kamerasını o noktalara yerleştirebilmiş.

Fransa'nın kendini beğenmiş, yüksek sosyetik merkezinde yaptığı konuşmayla Türkiye'yi ve tüm Türkleri onurlandıran yönetmene verilen "En İyi Yönetmen" ödülünün, Üç Maymun'dan daha ziyade yönetmenin kariyerine verildiği inancındayım. Benim için Mayıs Sıkıntısı ve Uzak, samimiyetleri ve görüntülerinin şiirselliğiyle yönetmenin doruk noktalarıdır. Bana kalırsa Mayıs Sıkıntısı'nda başardıkları bu ödülü daha çok haketmişti. Kısmet Üç Maymun'unmuş.

Nuri Bilge Ceylan, taşra sıkıntısı defterini kapatıp kente göçtükten sonra, yakın arkadaşı Zeki Demirkubuz'un ustası olduğu yeraltı hikayelerine eğilmeye başladı. Ancak, anlattığı toplum gerçekliği sebebiyle Üç Maymun, her ne kadar Zeki Demirkubuz'un arabesk çekim alanına girse de, yönetmeninin benzersiz yorumuyla çok özgün bir yerde duruyor. 

Nuri Bilge Ceylan'ın görsellik arayışına bundan böyle şehirde devam edip etmeyeceğini hep birlikte göreceğiz.

4 yorum:

awesome dedi ki...

son iki yazın güzel olmuş, tebrik ederim. gelsin devamı.

dr. strangelove dedi ki...

sağol...sen de film hakkında yorum yap bilader :)

awesome dedi ki...

7.6/10

dr. strangelove dedi ki...

mualll :)