15 Kasım 2008 Cumartesi

kim gitsin?


Aslında "kim kalsın" diye sormak daha uygun olabilir. Böylece işimiz daha kolay olurdu. Çünkü, sahada kim oynuyor, kim geyik yapıyor görmek kolay ve bu durumda oynayanlar azınlıkta.

Oynayanlar Semih, Güiza, Deivid, Alex ve Edu. Zaman zaman da Lugano. Özellikle markaj futbolunda Türkiye'de Lugano tartışmasız bir numara. Üstelik, abartılı olacak belki ama Avrupa'da da sayılıdır. Onun sorunu daha çok yerden, hızlı oyunculara karşı.

Dikkat bu isimlerin çoğu yabancı. Peki Türkler n'apıyor? Türkler, İstanbul'un hülyasına dalmış olabilir. Özellikle Volkan kalede, Uğur da solda dalıp dalıp gidiyor. Vederson'un uzun süren yokluğunda Uğur, Sevilla maçlarından topladığı kontörleri tüketti; -19 a düştü. Uğur'un devamlılık ve konsantrasyon problemini bir süreliğine unutsak bile elimizde, sadece sol ayağını kullanabilen süratli bir oyuncu kalıyor. O da çok fazla bir şey etmez. Rakipler bir çaresini buluyor.

Volkan üstüne gelen toplara panter gibi uçmayı seviyor, köşeye gidenlere ise bakmayı. Bir de cepheden yapılan ortalara yumruk atmaya çalışmak ve çıkarken defansı uyarmamak gibi kötü huylar edinmiş (bkz. geçen yılki 1-0'lık GS mağlubiyeti). Sonra da kabak Edu'nun başına patlıyor. Halbuki Edu o ortalara her türlü vuruyordu zaten. Volkan Babacan verilen şansları çok iyi kullandı. Tecrübe eksikliğini daha çok oynayarak aşarsa, çok iyi bir kalecimiz olacak demektir.

Gökhan'a gelirsek, onun sorunları daha duygusal. Kendisine siyah bir Lamborghini ve bir daire almış; paraları çar çur etmiş anlaşılan. Tartışmasız geçen yılın en iyi çıkış yapan oyuncusu Gökhan (ah bir de Avrupa Şampiyonası'nda olsaydı! Sabri bile Terim'in gazıyla öyle oynayabiliyorsa, Gökhan oralarda uçardı muhtemelen), aynı söylentiye göre ayağını yorganına göre uzatmayınca, Aziz Yıldırım'dan yardım istemiş. Ama Yıldırım, "bana mı sordun alırken" diyerek kapı dışarı etmiş. Bu haberlerde gerçeklik payı varsa eğer, Gökhan'ın bu yüzden eski durumunda olamadığını varsayabiliriz. Ancak, ne kadar etkili bir bir sağ kanat oyuncusu olduğunu, geçen hafta Arsenal karşısında tekrar gördük. Oynadığı bu futbol, biz Fenerbahçelileri (yeni Fenerli awesome'ı da tabi) umutlandırdı doğrusu.

Sol arkada Carlos, en hafif tabiriyle sadece idare ediyor. Biraz ilerlemiş yaşından, biraz da tüm başarılara doymuş olmasından olsa gerek, eski performanslarının yanına bile yaklaş(a)mıyor. Yine de Fenerbahçe savunmasında topu kullanabilen tek isim. Ancak top Carlos'un kanadından çıkarken, Uğur'un yüksek top kaybıyla oynaması sebebiyle duvara çarpmış gibi geri geliyor. Dikkatli izleyiciler bu durumu hemen fark edeceklerdir. Toplar sürekli geri dönmeye başlayınca da Lugano ve Edu, Semih'i uzun top yağmuruna tutmaya başlıyor. Tabi ki çoğu taca gidiyor (özellikle Lugano'nun "kırk yıldır uzun top atıyorum ulan" tavırlarına hastayım; izlemenizi şiddetle tavsiye ederim). Savunma oyuncularında en çok sevdiğim özellik topla birlikte çıkışlardır. Savunma yapmaya çalışan takımın üzerine hiç hesapta olmayan fazladan bir oyuncu gelince, rakip takım şaşırıp gollük bir paylaşım hatası yapabilir. Ama Edu ve Lugano onu da becerebilen tipler değil (eskiden Edu yapardı arada sırada, artık o da çıkmıyor- bunu en iyi yapan oyunculardan ikisi Daniel Agger ve Rio Ferdinand). Orta saha oyuncuları da topu yerden ileriye taşıyabilme konusunda problemli olduklarından (bkz. Selçuk, Maldonado), Fenerbahçe'de her daim savunmadan çıkma krizi vardır. O yüzden, Fenerbahçe'ye ileride pres yapan Anadolu takımları hep puan aldılar ve almaya da devam edecekler.

Orta sahaya gelmek istiyorum ama gelemiyorum. Kimi tutsak elimizde kalıyor. Özellikle Emre tutmasan da elinde kalıyor. Müzmin sakat Emre'ye mi kızalım, süper uyanık yöneticilerimize mi? Maldonado, kendi dünyasında. Orta alanda kendi çizgileri var; orada futbol değil, sek sek oynuyor. O alanı terk edince yanıyor, yanıyoruz hep beraber. Selçuk desen, yıllarca bu takımın ancak yedeği olabildi (ah ne güzel bir ikiliydi Appiah-Aurelio). Şimdi ilk 11'e önce onu yazıyoruz. İnanılır gibi değil. Neyse ki ekürisi, sürekli gülen çocuk Kemal'den bir şekilde kurtulduk. 5 sene yedekte durduktan sonra nihayet! Josico oyunu bilen biri. Ama her şey ne kadar hücuma gidebileceğine bağlı. Göreceğiz. Kazım çok yetenekli ama işte sırf yetenek olmuyor. Takımı için oynamak diye bir duygudan bihaber büyümüş. Hala kendini Londra banliyölerinde, mahalle maçı yapıyor sanıyor. Eğer Manchester City gerçekten talipse, satmak için daha iyi bir fırsat bulunamaz.

Hücumda işler fena değil. Semih'in kendini adım adım geliştirdiği süreci izlemek çok etkileyiciydi. Özellikleri saymakla bitmiyor. Pres yapar, ikili mücadeleye girer, duvar pası yapar, uzaktan vurur, iki ayağını da kullanır, iyi kafaya çıkar...Ceza alanı içerisinde müthiş bir bitiricidir. Örnekse, Türkiye-Hırvatistan maçı. Pozisyon sezgisiyle ileriye hamle ve sonrasında sol ayakla ani, müthiş bir vuruş. Top Semih'in yakınına düştüğü için gerçekten çok şanslıydık. Zira o golü, o takımda bir tek Semih atabilirdi. Turkcell Süper Lig'in gol kralı, ayrıca pas özelliğiyle de öne çıkıyor. Dikkatli izleyiciler Semih'in, Carlos ve Alex'ten sonra dikine oynayabilen en iyi pasör olduğunu rahatlıkla görebilirler. Güiza da Semih ile benzer özelliklere sahip. Daha iyi ve daha kötü olduğu yönler var. Savunma arkasına daha iyi koşu yaptığını söyleyebiliriz. Yine görece çok koşan, iyi bir bitirici. Semih ve Güiza mutlaka birlikte oynamalı.

Deivid kendi yerini Zico ile buldu. Sağ kanatta Kazım, Deivid'e kesinlikle rakip bile olamaz. Çünkü Deivid komple bir hücum oyuncusu, yalnızca bir çizgi oyuncusu değil. Deivid'i, Bayram Tutumlu'ya yar etmeden sözleşmesini bir an önce uzatmalı.

Alex'e geldiğimizde işler çok karışıyor. Alex'le oynamak ya da oynamamak. İşte bütün mesele bu! Takımı ileriye taşıyan, yaratıcı bir isim. Özelliklerini saymaya gerek bile yok. Fenerbahçe adına 100 golü, bir o kadar da asisti var. Amma ve lakin sadece hücum yetmiyor artık. Sahada Alex varken, takım savunması kurşun yemiş gibi oluyor. Tam ortada koca bir delik! Bu tip oyuncular 80'lerde kaldı. Yeni nesil 10 numaralar için (önceki futbol yazılarımdan birinde de değindiğim gibi artık 10 numara bile giymiyorlar), Deco'yu (#20) izleyin derim.

Yedeklere de şöyle bir göz atalım. Yasin kendini hazır tutmasını hiç beceremiyor. Onun sorunu da kafadan(yerlilerin topu böyle). Porto maçında, defansın göbeğinde ayak içi ince yapmaya çalışmasından ve sık sık defansif çizgi falan tanımamasından anlaşılabilir. Önder iki bölgede (sağ bek ve defansın ortası) oynayabilen iyi bir yedek. Ali Bilgin kesinlikle kanatta bir şey vermez. Onun, ortanın ortasında denenmesi taraftarıyım. Tüm Fenerbahçe'de iki ayağını birden en mükemmel kullanabilen futbolcu. Kimse bu özelliği üzerinde durmuyor, ne yazık ki. Halbuki, geniş oyun görüşü ve biraz da fizik güç ile Ali'den yeni bir Tugay yaratılabilir. Deniz bu takıma ancak yedek olabilir. Gürhan ve İlhan Parlak üzerinde durmaya ise şimdilik gerek yok.

Eeee, kim gitsin yani? Çok basit. Yeni futbol düzeninde yeri olmayanlar. Hepsini birden değil ama kademeli olarak göndermekte yarar var. Bir kısmı hemen Ocak döneminde inşallah.

Listem (shortlist):

1. Volkan Demirel: Aklını Avrupa'ya takmış ve kendini alemin en panter kalecisi sanan Volkan, kafa olarak hiç bir zaman hazır olmadı. Olamaz da zaten! Çok bariz maç seçen Volkan'ı, Ocak ayında cüzi bir fiyata da olsa lütfen postalayın.

2. Uğur: Oyuncu transferlerinde daha bilimsel teknikler kullanamaz mıyız? IQ testi, EQ testi gibi. En azından bir kişilik envanteri testi yapalım. Tamam, yetenekli oyuncu şart ama verimlilik de önemli değil mi? Oyuncu karakteri de en az yetenek kadar belirleyici.

3. Tümer: Başkan'dan torpilli Tümer'e kesinlikle ihtiyacımız yok. Üstelik uzun süre sakat olan ve kariyerinin sonundaki bir oyuncuya para ödemek boşuna. Appiah'a yapılanları da şahsen unutamadım. Kıyaslamadan edemiyorum.

4. Maldonado: Tam bir hayal kırıklığı. Güney Amerika'da futbol başka türlü oynanıyor. Transfer ederken sadece Alex'in sözüne güvenmek yerine, bunu da düşünmek lazımdı.

5. Kazım: Uygun bir paraya satılmalı. Türkiye'de oynamayacağı uzun zaman önce anlaşıldı.

6. Alex: Evet, yanlış okumadınız! Yukarıda saydığım sebeplerden dolayı Alex ile sözleşme yenilenmemeli. Kendisini, bugüne kadar yaptığı büyük katkılarından dolayı coşkuyla uğurlayabilmeliyiz. Her şey gibi futbol da değişiyor. Bir tercih yapmak zorundasınız. Dirençli ve komple bir takım olmak mı? Sadece forma satıp, Avrupa'da dolaşıp geri gelmeye razı olmak mı?

7. Emre: Emre'den nasıl kurtulacağız, işte onu hiç bilmiyorum.

Not: Sonraki futbol yazım "kim gelsin?" olacak. Bol spekülasyon ve atmasyonla daha eğlenceli bir yazı olmasını umuyorum. Bu uzun yazıyı okuyan varsa, sağolsun, varolsun ve ses versin :)

Hiç yorum yok: