13 Kasım 2008 Perşembe
tanıştırayım, yeni siyasetimiz: neo-orman kanunları
Yaklaşan yerel seçimlerin hikmeti midir nedir, iktidar partisinin siyaseti gözle görülür biçimde değişti. Özellikle Kürt meselesi etrafında yoğunlaşan yeni akrobatik hareketler görülmeye şayan. Güneydoğu'yu parlak siyah Mercedes ordusuyla (ah nerde o eski atlı süvariler) fethe çıkan Erdoğan, gittiği yerlerde karşılaştığı sokak şiddetine, sözlü şiddetle karşılık vermeyi uygun gördü. DTP'yi kastederek "bu pislikleri temizleyin" den girdi, "Tek Vatan, Tek Bayrak, Tek Millet...Beğenmeyen gitsin" den çıktı. Kendisini "ya sev, ya terket" çi olarak ilan eden çevreleri de, "o sözün patenti MHP'dir" diyerek başka hedefe yöneltti (yersek). Sonuçta ikisi de aynı kapıya çıkar. Ha "beğenmeyen gitsin", ha "ya sev ya terket."
İşin ilginci, DTP ile arası en normal olan parti MHP. Hatırlayalım, meclis açılışında Ahmet Türk ile Devlet Bahçeli tokalaşınca olay olmuştu. Hayatımız tamamen anormalliklerle dolu geçtiğinden, en doğal şeylere bile seviniyoruz (tokalaşmayıp n'apacaklardı?). Bu yüzden, MHP-DTP ikilisinin simgesel hareketinde bile davul zurna bayram ilan edilmişti. Aradan geçen bir yılı aşkın sürede de yanılıyorsam MHP, hala DTP ile arada sırada diyalog kuran, başkanıyla tokalaşan tek parti (MHP'nin Doğu ve Güneydoğu'da teşkilatının bile olmamasından olabilir mi?). AKP ise, polis telsizi jargonuyla atışıyor DTP'yle. Malum parti filan diyor. Peki nasıl oldu da AKP, MHP'den daha faşizan hale geldi? Sadece yerel seçim rekabeti mi?
Hiç alakası yok. Zaten bu kafayla Tayyip Erdoğan doğuda oyunu artırabilir mi hiç? Kendilerine "ya sev, ya defol" kıvamında şeyler söyleyen birisine sadece Kürtler değil, hiç bir azınlık oy vermez. Yerel seçimden daha büyük, daha kötü bir şeyler oluyor. Kapı arkalarında masa başı oyunları oynanıyor. Bir pazarlık var ama tam anlamadık. "Non-pasha" İlker Başbuğ (kendisine Tool'dan The Pot şarkısını uygun gördüm; şöyle başlıyor:"Who are you to wave your finger so full of it?..."), memleketin en güçlü makamına çıktığından beri kazan kaynıyor.
Bu dönemde, kapatılma korkusuyla sarsılan AKP, (sahte) liberal çizgisinden feci kaydı. AB, mabe yalan oldu -havuçmuş demek ki. Ne hikmetse, son zamanlarda Erdoğan ve süper ekibi de, şanlı askerlerlerimizle daha çok takılır oldu. Yeni nesil orman kanunları piyasaya sürüldü ve itinayla öğretiliyor, özendiriliyor. Gelsin "pompalı tüfek" ler, gitsin el bombaları. Ağızlara sakız oldu. Polis ve asker yeni yetkiler istiyor. Vecdi Gönül, "Azınlıklar mübadele edilmeseydi, ulus-devlet olur muyduk?" diyor. %47 lik başbakanından ve diğer değerli büyüklerinden gazı alan Yozgat milletvekili Abdülkadir Akgül de, meclis çatısı altında "benim devletime, milletime karşı geleni vurmaktan hoşlanacağım" diye buyuruyor (nedense bu dokunulmaz milletvekilleri devletlerini hep çok severler; dokunulmaz canları pahasına-dokunulmazlığı geniş düşünün, 3. göbek akrabalara ve en tanımadık tanıdıklara kadar uzanır çünkü). Tarihe geçiyor üstelik. Bir kaç onyıl sonra, tezleri için meclis tutanaklarını araştıran doktora öğrencileri, kendisine müteşekkir olacaklardır.
Yukarılarda bunlar olurken, aşağılarda da şiddetin alası yaşanıyor. Tecavüz, gasp, cinsel taciz, çocuk istismarı, dur ihtarına uymayana en alasından polis kurşunu (not: sonrasında mahkemede deliller itinayla karartılır; çünkü ayağı kayan polisler keskin nişancı oluyor, enseden vuruyor icabında), karakolda işkence, cezaevinde işkence ve (nihayet) ölüm, kalabalığa pompalıyla sıkmaca, yolda görülen ve kim olduğu tam bilinmeyen motorcuya 50 kişilik dayakla ölüm gibi (bok yoluna gitmek diye ben buna derim). Ormana hoşgeldiniz. Bir İran sözü dermiş ki: "Hakettiğin gibi yönetilirsin."
"Hükümet-asker elele, hep beraber kıyamete" (the unstoppable doomsday machine). Bu gidiş o gidiştir. Haberimiz olsun.
Etiketler:
İlker Başbuğ,
Recep Tayyip Erdoğan,
Siyaset
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder