19 Kasım 2008 Çarşamba

seçim salvoları


Ben demiştim. Deniz Baykal gibisi yok bu alemde. Siyasi tuhaflıklar aleminde. Üzerine yaz babam yaz, bitmez. İstersen iki, istersen üç master tezi çıkarırsın. Deniz Baykal haftasonu, Sultangazi Belediye Başkanı Aday Adayı Ercan Karabayır'ı ve ailesini içeren toplam 8 bin kişiyi CHP'ye katmış. Törende, Ercan Karabayır'ın ailesinden olan kara çarşaflı hanımlara da "hoşgörü" ile yaklaşan CHP'nin mutlak hakimi Baykal, bu hanımlara da rozet takarken görülüyor. Görülmek istiyor özellikle. Törendeki kara çarşaflı kadınların çengelli iğne yerine, artık CHP rozeti kullanmalarından son derece mutlu mesut görünen Deniz Baykal, objektiflere dönüp bembeyaz dişlerini (çok sağlıklı yaşar kendisi) gere gere gösteriyor. Rozet takma süresini bu fotoğraf çektirme vesilesiyle de uzatıyor. Böylece, kendisine uzun yıllar önce biat etmiş bir kadın milletvekilinin de dediği gibi, topluma şu mesajı veriyor: "Geeeeeel, geeeeeeeel; kim olursan ol gene geeeeel" (korku filmi gibi düşünün ve öyle okuyun; asıl duyguyu yakalarsınız).

Başkan aday adayı (amanın dikkat: "beton" santrali sahibi) Ercan Karabayır ise fotoğrafların yayınlanmasından sonra başına gelen bir olayı anlatıyor: "Kayınpederim fotoğrafı görünce Erzurum'dan arayıp 'Kadın kısmı gazeteye, televizyona çıkar mı?' diye bana kızdı". Ayrıca kendisi ekliyor: "Biz mutaassıp bir aileyiz. Ben de aynı şekilde düşünüyorum". Bu durumda, partisinin başkanı Baykal'ın bir şekilde tuzağına düştüğünden, ona içten içe kızıyor olabilir. Ama Baykal'ın bu ilk tuzağı (kurt kapanı) da değilmiş. Sanırım iki hafta önce de yine bir CHP bilmemnesinde, çarşaflı kadınlara boncuk dağıtırken pardon rozet takarken yakalanmış. Rozeti yiyen kadınlar neye uğradığını şaşırmış: "Biz İbrahim Erkal konseri var diye gelmiştik..."

Tepeden inmeci-indirmeci Baykal'ın bu yeni açılımı tabanını, özellikle de kadın seçmenlerini çok şaşırtmış ve üzmüş. Yıllarca dişe diş kana kan savaştıkları başörtüsünün -dahası kara çarşafın- Baykal'ın aniden (ve muhtemelen tek başına) aldığı kararla yanıbaşlarında bitivermesinden rahatsız olmuşlar. İzlediği (lafın gelişi canım) politikalarla tabanını "normal" yollardan genişletemeyen kurnaz Baykal, hiç tarzı olmayan seçmene de yönelmek zorunda kaldı heralde. Günü kurtarmak için tabi ki. Çikolatalı pastadan o da pay almak istiyor.

Anlaşılan, uyanık partilerimizin uyanık başkanları, Mart yerel seçimleri öncesi av sezonunu erken açıp, yeni seçmen avına çıktılar bile. Torbalarında daha bu seçim oyuncaklarından çok vardır eminim. Zira "ümük sıktırmayız" diyen Başbakan'ın, IMF ile anlaşmaya pek yanaşmamasının bir sebebinin de yerel seçim öncesi "belediye hizmet"leri olduğu düşünülüyor. Türk siyasi geleneğinde her yerel seçim yılında bütçenin denkleşmediği düşünüldüğünde, 5 yılın 4 ünde yatan ve genelde "işini bilmek"le meşgul-

(Uzun not: bkz. bir nevi memleketim- "my homeland"- Çorlu'nun CHP Belediye Başkanı Altan Ersin'i en son hapiste bırakmıştık. Sonra ne oldu bilmiyorum. AKP'nin de Antep'te türlü dalavereleri olduğunu biliyoruz. Bir de hiç piyasaya çıkmayanlar var. Zaten bir insan o kadar para harcayıp neden belediye başkanı olur? Onu hiç anlamıyorum -sonrasında acısını ihalelerden çıkarmak için olabilir mi?-. Seçim kampanya harcamalarının tamamının ise, adayların partileri tarafından karşılandığını hiç sanmıyorum. Bu uyanık parti başkanları varken.)

-olan belediyelerin zart yardımı, zurt yardımı eşliğinde bir ton para harcayacağını göreceğiz. Ve o kadarcık yardımla bile bu insanların oylarını alabileceklerini. Çünkü insanların üç kuruşa muhtaç ve hafızasız olduklarını. "Short term memory" nin idare ettiğini ama "long term memory" diye bir şeyin bizde hiç var olmadığını hep beraber göreceğiz.

Sultangazi adayımız Ercan Karabayır'a dönersek, kendisine "Kadın ne iş yapar?" diye sorulmuş. O da, "Eşlerimiz çok göz önünde olmak istemezler, biz de istemeyiz. Bizde kadın geleceği yapar. Gelecek çocuk yetiştirilerek yapılır. Bize sevgiyi, sevmeyi kadınlarımız öğretir" demiş. Kendini ennnn modern, ennnn çağdaş, kadın haklarının en büyük savunucusu addedenlerin, kıytırık bir muhtemel belediye zaferi için bile o lafları icabında rafa kaldırabileceklerini anlıyoruz.

Pekiiii, bu iş bu kadar basit mi? Tak bir rozet, ver bir buse. Olsun bitsin (mi?). Tabi ki daha muhafazakar insanların CHP'ye katılmak istemesinde hiç bir sorun yok. Ama asıl sorun, o insanları cumhuriyet değerlerinin yılmaz savunucusu CHP'ye çekmeye çalışanların ne kadar samimi olduklarında yatıyor.

Çok Kişisel Yorumum: Bu çarşaf mevzuuna da değinmeden geçemeyeceğim. Tamam insanlar istediğini giysin ama çarşaf nedir yaa? Aksaray'da, Fatih'te her daim, önden yürüyen şalvarlı bir errrkek ve onun arkasından gelen üç siyahlı kadını görmek, gerçekten hiç içime sinmiyor. Üzülüyorum yani. Ayrıca çirkin buluyorum. Bu kadar da muhafaza edecek ne var ki (dışarı hiç ışık kaçmasın, mı)?

2 yorum:

awesome dedi ki...

son soruna cevaben: örtmeye çalıştıkları şeyin cahillikleri olabileceği aklına gelmedi mi? Sen zeki adamsın, böyle bir soru sorman bile abes geldi bana. Bu tür şeylerin dibindeki sebepleri iyi biliyorsun, bunun dinle alakası yok.

dr. strangelove dedi ki...

Olaya bu açıdan yaklaşmak hiç aklıma gelmedi doğrusu. Daha çok ben estetik açıdan rahatsızlığımı belirttim. Sonuçta benim ninemin annesi taaa 1920'lerde giydiğinden (ninemin küçüklük fotoğrafında var) daha sert bir şey yazmak istemedim. Eskiden, soyu bir şekilde köye dayanan hepimizin akrabaları giyermiş. Ama işte sorun da orada. Bu işler eskilerde, köylerde kalmıştır. Fakat, bizim genel olarak asırlardır göçen bir profilimiz ve göçmen sorunumuz olduğundan bu tür eski alışkanlıkları da köyden şehirlere taşımaya devam ediyoruz. Örnekse, apartman balkonundan aşağı su atmak. Benim bildiğim köyde evin önüne su dökülür. Neyse...

Bu arada aklıma gelmişken Animasyon Filmleri Festivali diye bişey varmış. Bir araştır da beraber gidelim. Şu an Çorlu'dayım ama :)