Hafta boyu yazmaya pek fırsatım olmadı. Lakin, sebeplerim vardı. Aralık ayı verimsiz geçecek anlaşılan. Tatil üstüne tatil. Önce kurban bayramı, sonra Noel (şakacııı benii) ve son olarak yılbaşı.
Bu hafta polise taş attıkları için onlarca yıl ceza alabilecek olan çocuklar çok konuşuldu. O yüzden, daha önce bununla ilgili yazan Murat Belge'nin 21 Kasım tarihli "Vicdan ile Yasa" isimli yazısını yayınlayarak herkese iyi bayramlar diliyorum.
Son günlerde kafamı kurcalayan şeylerden biri, taş atma benzeri eylemlerinden ötürü 23 yıl ceza alan Kürt çocukları! 18 yaşının altında Kürt çocukları! Ama cezaları yaşlarının yanından gökdelen gibi yükseliyor.
Tabii bir de, sözgelişi rahip öldüren Türk çocukları var. Türk çocuklarının son günlerde yapmadığı şey yok. Ama şans ve çeşitli güvenlik kuvvetleri yardımcı olursa ya hiçbir zarara uğratmadan atlatıyorlar ya da asgarinin asgarisiyle kurtarıyorlar –yeter ki, neyse yaptıkları, onu “Türk çocukları” olarak yapsınlar.
“Çocuk”lar için, çocukları olmadık ağırlıkta cezalardan korumak için, bu yakınlarda yasa çıkmıştı. Belli ki yasa kimsenin umurunda değil. Zaten bizim burada “çocuk korumak” için yasa olmaz; yasa dediğin, “devlet korumak” içindir.
Bu bağlamda da, devlet koruyanların bir kolu, öbür kola fısıldamıştır: “şunlara bir iyi giydir de, korksunlar; yoksa bu iş ‘intifada’ falan azıtıp gidiyor” demiştir örneğin. Öbür kol da bu söyleneni iki edecek değil. Şimdiye kadar neyi iki etti ki? Sonuç 23 yıl.
Bunda aklınızı zorlayan bir şey yok mu? Bir çocuk, bugüne kadar yaşadığı kadar daha yaşayıp 23 yaşına gelecek ve kâğıt üstündeki cezasının ancak yarısına ulaşacak?.. Ama, son zamanlarda aklımızı zorlamayan bir şey var mı? Hele yargıdan geliyorsa?
“Örgüte bilerek yardım etmek” vb... Öbür yandan, falanca yaşın altındaki biri “hukuken” yaptığını “bilerek” yapmadığı kabul edilen kişidir... Ama benim şu anda kaygım bu hukuk mülahazaları değil. “Ulusal hukuk/ uluslararası hukuk” normları falan da değil.
“Hukuk” ile “vicdan” ve aynı zamanda “hukuk” ile “mantık” arasında aşılmaz duvarlar ya da geçilmez uçurumlar olmadığını varsayarak, “çocuk” kavramı ile “23 yıl” sayısını birarada düşünmenin zorluğunu işaret etmek istiyorum. Bu gitgide açılan makasın nerede duracağını sormak istiyorum. “Yargı bağımsızlığı” denilen şeyin Türkiye’deki anlamının “yargının hukuktan bağımsız” olmasına daha ne kadar göz yumulacağını merak ediyorum.
Toplumun ahlâkı vardır, vicdanı vardır. Bunlar her zaman “yasal” da olmayabilir. Yetmişlerin patırtısı sırasında Ankara’da hava alanından kente gelirken taksi şoförüyle dertleşiyorduk. Oğlu Marksist gruplardanmış, ailece solcuymuşlar. Yakın akrabaları Ülkücü bir çocuk varmış, polis arıyormuş. Evlerinde saklamışlar. “Doğru mu yaptık, bilmem” diyor şoför. “Doğru,” dedim. “Akrabanı saklarsın –çok iğrenç bir yaratık olmadıkça. Devletten saklarsın, çünkü devlet kuvvetli, o zayıf.” Ve çünkü bu, halkın ortalama ahlâkıdır, ilkesidir.
12 Mart sonrasında cihet-i askeriye talep etti; 159. madde değiştirildi, yani cezası artırıldı. Neydi mahiyeti? Kanun kaçağını saklamak! Bu toplumda, bizim gibi ağır aksak modernleşen bütün toplumlarda, toplumun büyük kısmı kanun kaçağıdır. Böyle toplumlar kendi normal yaşama tempolarında, ne suçtur, ne tam da suç değildir, suçsa ne ceza yeter, ne kadarı bilinen, kabul edilen ölçüleri aşar, bunların mizanını çıkarmıştır. Birdenbire “karşımıza Komünizm tehlikesi çıktı” diyerek bu mizanı bozmak iyi bir şey değildir. Toplumun iç dayanışma mekanizmalarını yıkarak yurttaşı “sayın muhbir vatandaş” yapmak iyi bir şey değildir. Toplumun bunca yıl, bunca yüzyıldır şekillendirdiği bir ahlâka yasa ile saldırmak iyi bir şey değildir.
Ama bunlar yapıldı. Hiçbir şeyin ağırlığı “güvenlik”le ölçülemediği için, toplumun kendisiyle ilişki kurduğu bütün (mümkün olduğu kadar “bütün”) damarları, sinirleri vb. köreltilerek, bunların devletle kurulmasını sağlayacak mekanizmalar yaratıldı, desteklendi. Bunlara 1980’de başlandı; ama 2008 sonunda bunlar bitmedi.
Ve diyorlar ki bize “bir çocuğa taş attı diye 23 yıl ceza verilmesini yadırgama!” “Olabilir, atmasaydı,” de ve geç, yoluna yürü. O zaman “gözde vatandaş”sın. “Vay nasıl olur?” diye sorun çıkarırsan, “sözde vatandaşsın”!
Böyle böyle, “ahlâklı” bir toplum yaratıyorlar. Büyük ölçüde yarattılar zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder