Bay Lazarescu... |
İkinci Dünya Savaşı sonunda Sovyetler Birliği tarafından "kurtarılan" Romanya, pek çok Doğu Avrupa ülkesi gibi Osmanlı'dan sonra yeni bir büyük gücün tahakkümü altına giriyordu. 1989 sonuna kadar Komünist düzen altında yaşamak durumunda kalan Romenler, sokakta Çavuşesku polis-devletinde, evinde ise Çavuşesku kişiliği etrafında örülen ürkütücü mitlerle yaşadı. Efsaneleriyle yatak odasına kadar giren rejimin ideoloğu, binlerce kişinin ölümünden sorumlu tutuldu; halkta apaçık bir korku uyandırdı; içten içe bir nefret büyüttü. 1989 yılı Aralık ayında bir süre devam eden protestolar sonucunda kaçmaya çalışırken yakalanan Çavuşesku, 25 Aralık'ta iki saat süren sembolik bir mahkemenin hemen ardından karısıyla beraber kameralar önünde idam edildi. Komünist rejim yılları ve onu dramatik bir şekilde sonlandıran bu olay, Romenlerin yakın tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır.
The Paper Will Be Blue, Romanya Devrimi sırasındaki karmaşayı konu eder. |
Komünist dönemi yaşayan insanlar, beyaz perdede mutsuz, donuk ve umutsuzdur. Renkler solgun, binalar ise çirkin. İnsanlar, katı kuralların mengenesinde gün be gün daha da sıkışırken, mat renklerin hüküm sürdüğü bu dünyada daha duygusuz davranmak zorunda bırakılırlar. Örneğin 4 Months, 3 Weeks, 2 Days'de istenmeyen çocuğun doğmaması için türlü zahmetlere ve risklere girilirken, anne adayı karnındaki bebeğe sokağa atılması gereken bir çöp muamelesi yapar. Yine aynı filmde eleştirmenlerce sıkça tartışılan cenin sahnesini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Yönetmen başka bir dönemde film çekiyor olsaydı, muhtemelen bu sahneyi göstermeyi tercih etmezdi. Bu sahne, döneme ait olarak insanların duygu yönünden fakirleşmesine yönelik olarak filmde yer alıyor olmalı. Benzer bir şekilde pekala The Way I Spent The End of The World'ün küçük kahramanı, 4 Months, 3 Weeks, 2 Days'dekiler kadar ruhsuz bir karakter olmasa da rejime karşı o kadar nefret dolu ki, boyundan büyük işlere kalkışıp diktatörü öldürmek gibi planlar yapabiliyor.
4 Months, 3 Weeks and 2 Days. |
Romanya'nın Türkiye'ye coğrafi yakınlığı, insan doğasının ve ülke problemlerinin de yakınlığını getirdiğinden, Türk izleyici için Romanya sinemasını takip etmek ayrıca keyifli bir deneyim. Yukarıda bahsi geçen Bay Lazarescu karakterinin başına gelenlerle, Türk sağlık sistemi veya Filantropica (2002)'daki çıkar düzeniyle ülkemiz siyasetçi ve fırsatçıları arasında paralellikler kurmak zor değil. Cristian Mungiu'nun ilk uzun metrajı Occident'te, Romanya'daki zorlu hayata tutunamayıp, hayallerinin peşinden Batı'ya gitmeye çalışan (göç, Romanya'daki en büyük sorunlardan) fakir gençlerin ve ailelerinin öyküsü esprili bir dille anlatılır. Occident'te Batılı koca bulup yırtmaya çalışan genç kızlarla, ülkemizdeki evlilik programlarının katılımcıları arasında da benzerlikler bulmak oldukça kolay ve eğlenceli.
Yeri gelmişken, filmlerde halkın övgüyle bahsettiği "Romanya Devrimi"nden sonra neler olduğuna değinmek gerekir. Bazılarının zannettiği üzere her şey toz pembe olmadı tabi ki. Bulgaristan, Macaristan, Ukrayna gibi ülkelerde de olduğu gibi Romanya da yoksulluk, yolsuzluk ve işsizlik gibi problemlerle boğuşmaya devam etti. Komünist problemlerden kurtulunup, hızla kapitalist problemlere doğru yelken açıldı. Tüm bunlarla baş edemeyen işsiz gençler ülkeden kaçarcasına göç etmeye başladı- zaten Çavuşesku döneminde de illegal yollardan kaçıp gitmeye çalışıyorlardı. Romanya halen Avrupa'nın en düşük refaha sahip ülkelerinden biri. Göç ve diğer kapitalist Romanya'sı sorunlarının izleri, yukarıda bahsedilen Occident, Filantropica, California Dreamin' (Endless), The Death of Mr. Lazarescu ve hatta The Way I Spent The End of The World filmlerinde görülebilir.
California Dreamin' (Endless) filminden bir kare. |
Türkiye'de uluslararası sinema camiasında adından söz ettirebilen yalnızca bir veya iki isim sayabiliyorken, Romanya Yeni Dalgası'na dahil olan yönetmenlerin, son on yılda Cannes gibi ciddi bir mecrada, En İyi Kısa Film'den Altın Palmiye'ye kadar çok çeşitli ödülleri toplaması ve daha da önemlisi, bu ödülleri farklı isimlerle alması; adına dalga veya her ne dersek diyelim, güçlü bir sinemaya işaret ediyor. Romanya'nın, sinema geçmişinde Rusya veya Polonya gibi parlak bir kültüre sahip olmadığı da göz önünde bulundurulduğunda, bu genç yönetmenlerin başarabildiklerine hayran olmamak mümkün değil. Özellikle kullanılan ironik dilin, ülkemiz sinemasında da (mesela Ferhan Şensoy'un Pardon'u gibi) yaygınlaşması dileğiyle sinemaseverlerin, (erişebilirlerse tabi- salonda izlemek hayal, DVD de pek yok) yazıda adı geçen filmleri izlemeleri gönül rahatlığıyla tavsiye olunur.
The Way I Spent... |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder