Yeniyıla kendi adıma sade bir giriş yaptım. Evde oturup, playstation oynadık. Çok nadir okusa da ısrarlı zorlamalarımla bloguma üye yapmayı başarabildiğim rohan'ı, NFS'de perişan etmekle meşguldüm. Nispeten dandik arabamla rekor üstüne rekor kırarken kardeşim rohan çaresiz, ağlamaklı gözlerle 37 ekran televizyonumuza sık sık bakakaldı (hahaha, işte bir blog sahibi olmanın avantajlarından biri de zamanı pardon gerçeği dilediğin gibi bükebilmek).
Geçen sefer de yine yılbaşında benzer bir hezimeti awesome'a yaşatmıştım. Tekken'de aldığı seri tekmelerle başı dönen awesome, edebiyle yenilmeyi bilmediğinden, konsolu elinden fırlatıp "ben yatıyorum ulan" dedi ve yılbaşı gecesi erkenden yatağa yollandı. Saatler henüz 00:04'ü gösteriyordu ve kendisini yenilmez karakterim Hwoarang ile birlikte hediye paketi yapmıştım bile. Yılbaşı hediyesi.
İşte benim yılbaşılarım böyle. En heyecanlı aktivite yıllardır Victoria's Secret defilesi. Onu da artık içim kaldırmıyor. Bu sene Vicky'lerin yerine Hadise çıktı meydane. Şarkı bi halta benzemiyordu. Popüler kültür kek kalıbı içine serpiştirilmiş oryantalist kuruüzüm tadları ("düm tek tek"miş; hadi ordan, bayağı bildiğin ingilizce şarkı işte). Dünyamıza kattığı bir şey olmadığı gibi, hiç varolmasa daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Nitekim çok çabuk tüketilip, hemencecik unutulacaktır. Yeni işler böyle olmak zorunda artık; rafine ve çabuk tüketilebilir (bkz: "single"lar, eskiden koca koca albümler vardı). İşte tam da bu yüzden Eurovision'ın favorisiyiz arkadaş. Oyunu kuralıyla oynuyoruz. Cüretkar şuh kızımız Hadise sahnedeyken, kimse söze möze, melodiye falan bakmayacaktır.
Yine de ben, Eurovision için düşünülen diğer bir isim Hayko Cepkin'i tercih ederdim. Ermenistan adayı "System of a Down"a karşı, Türkiye'nin adayı Hayko harika olurdu. Müzikte ve daha birçok ince işlerde yetenekli Ermeniler iki kavgalı ülkeyi yakınlaştırırdı muhakkak.
Bu arada uzun süre "İngilizce söylemek mi, söylememek mi"yi tartışageldik, ama artık böyle şeyler konuşulmaz oldu. Kanıksandı, unutuldu gitti. Türkçe söylensin demiyorum ama garip değil mi? Ne kadar da unutkanız. Aptal gibiyiz. Serhoşuz ayol. Kavga, gürültü içinde yitiyor ömür.
Her yıl bitişinde içimi garip bir hüzün kaplar genelde. Bizden eğlenmemiz beklenir ama ben oldum olası eğlenemem ki arkadaş. Koca bir yıl bitti, bunun neresi eğlenceli? Fakat 2008 için bir gram üzülmeyeceğim, bir damla gözyaşı dökmeyeceğim. Birçok kişisel haklı sebepten dolayı kendisini müsadenizle hayatımın en kötü yılı ilan ediyorum.
Playstation, karışık çerez, ruffles, tobleron, Hadise... İçki tüketimi ise sıfır. 31 Aralık gecesinin özeti bu. Yalnız çok önemli bir şey daha vardı. Tüm bunları yaparken kulağımda, üstad cherbe'nin tavsiyesiyle eşsiz King Crimson melodileri çınlıyordu: "...I am the driver of an underground train/ lonely life can't bother me, far away from wind and rain..." İşte benim yılbaşılarım. "Yalnız hayat bana komaz." İnşallah.
Not: Filistinlilere yılbaşı hediyesi olarak bomba verildiğinden, bu konuyla ilgili birşeyler söylemek niyetiyle başladım ama ortaya bu çıktı. Şablon kafamda ama. Hem bu vesileyle size benden, yani "dr. strangelove"'dan bahsedeceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder